13 Eylül 2012 Perşembe

VAN Gözlemleri-1

Bu Van'a ikinci gelişim, kendimdeki B12 eksikliğinin azizliğine uğramamak için bir an önce şehir ve bölge halkının bana kazandırdığı deneyimleri, ben de uyandırdığı duygu ve düşünceleri derli toplu paylaşayım istedim:

1-) Van halkı durmadan çay içiyor! İlk gün görüşme yapmak için girdiğimiz her konteynırda en az iki bardak çay içtik. Bir günde ortalama 12-13 kişiyle görüştüğüm düşünülürse, totalde 25 bardağa yakın çay içtim, dolayısıyla da gece otelde yorgunluktan ölmeme rağmen gözüme uyku girmedi:) İkinci gün bu yaşanmışlığımdan ders alıp daha az çay içmeye karar verdim, ve hesaplamalarım doğruysa çay tüketimimi günde 15 bardağa kadar düşürebildim. Artık 15 bardak çay içmeme rağmen uyuyabiliyorum.

2-) Normalde çay ile arası pek iyi olmayan birisiyim. Her zaman kalbimdeki tahtın sahibi orta şekerli Türk kahvesi olmuştur. Amma velakin Van'daki kaçak çayın tadı resmen beni benden aldı. Böyle nasıl diyeyim daha bir sert, daha bir çay kokusu geliyor burnunuza buram buram. Paket paket kaçak çay aldım pazardan da bu kaçak çayları uçakta nasıl zapt edeceğim onu şimdilik düşünmemeye çalışıyorum.

3-) Bölge halkı çayı "kıtlama" denilen bir yöntemle içiyor, ben ilk kez duydum bu yöntemi:) Şimdi ağızlarına bir tane kesme şeker atıp çayı yudumluyorlar. Ben ilk gün anlam veremedim ama o kadar da yoğun çalıştık ki soramadım da bunun amacı ne diye. İkinci gün dayanamayıp bir abimize sordum "Abi sen neden böyle içiyorsun bu çayı?" diye, adam bana uzun uzun kıtlamayla çay nasıl içilir onu anlattı (Vay efendim dilinin üstünde duracak, yanak boşluğuna gelecek vs). Ama kıtlamayla adam akıllı çay içebilmek için yaklaşık bir haftalık bir workshop gerekiyormuş, zira Van halkı bir kesme şeker ile 2 bardak çay içebilirken, ben kıtlama yapacağım diye bir bardak çayı 5 kesme şeker ile anca içebiliyorum:)

4-) Kıtlamada kullanılan kesme şekerin bizim kesme şeker ile alakası yok! Tadı daha bir güzel, böyle daha bir yoğun, bir de ben söyleyenlerin yalancısıyım ama doğal olduğu için daha sağlıklıymış:) (Dönmeden bir poşet kıtlamayı valizime ekleyeceğimi söylememe gerek yok herhalde).

5-) Bir Egeli olarak kendimi sıcak, içten ve misafirperver sayarım ama sanırım bu konuda Van halkının eline su dökemeyiz. İnsanlar ile tanışıp kaynaşma sürem genelde iki dakikayı geçmedi, üçüncü dakikadan itibaren "Abi sen Kadir İnanır'a mı benziyorsun sana Kadir Abi mi desem ben?" minvalinden  sohbetlerin içinde buldum kendimi. İnsanlar muazzam bir yokluk içinde yaşamalarına rağmen ellerindeki kuru ekmeği bile paylaşma çabasındalardı. O noktada onların elindeki az miktardaki erzağı kullanmayı için el vermese de onların  bir şey ikram etmeye bağlı olarak yaşadığı mutluluğu görünce "hayır" da pek diyemiyorsun.  (Hele Anadolu konteynırında bir ablamız bize bölgenin yöresel yemeklerinden bir kürt köftesi yaptı ki akıllara zarar, benim rejim-sağlıklı yaşam yalan oldu).

6-) Van'da 25 yaşında ve bekarsan senin adın "Evde kalmış hoca" oluyor. Zinhar bugün 60 yaşlarında bir amcamız "Oooo evde kalmış hocam, Kürt koca istersin??? Kel-kör demezsen akşama bulurum ben sana hemen bir tane" şeklinde bana baya bir ısrarcı davrandı:) Bende bulmuşken kel olmasın azcık saçı olsun bari dedim:)

7-) Burada "İyi ki deprem oldu bu sayede en azından bize bedava yiyecek verildi" diyecek kadar zorda yaşayan insanlar çoğunlukta. Dolayısıyla deprem onların garibanlığını az da olsa azaltmayı başarmış şerri içerisinde barındıran bir doğa olayı. Bu insanlar öncesinde öyle dramlar yaşamış ki (yoksulluk, terör, töre, şiddet) deprem onlar için ciddi bir travma olamamış sanki. Kendi deyimleriyle deprem sadece "garibanlıklarını arttırmış". Her ne kadar bir psikolog olarak tarafsız durmaya çalışsan da insan üzülmeden edemiyor, ben kendi adıma bu hayatlardan çok etkilendim.

8-)  Van'da büyüyen çocuklar hem neşeli hem cesur hem de çok girişken. Batı'da ben kardeşime bakkala bir şey sordurmaya zorlanırken bu çocuklar gülerek "Öğretmenim bakın burada ne var????" diye kucağınıza atlayıveriyorlar. Bir de neden bilmem ama Van'daki çocuklar gözüme ayrı bir şirin gözüküyor her gelişimde, bunu da ayrı bir yazımda ele alayım hatta:)

9-) Vanlı erkeklerin şehir dışından gelen kadınlara ilgileri oldukça yoğun:) Buraya geldiğimden beri kendimi adeta bir Angelina Jolie ne bileyim bir Natalie Portman gibi hissediyorum:)

10-) Halil İbrahim Sofrası diye tam merkezde bir restorantta yemek yedik vallahi Haneden Sofrası filan yalan, ben burayı daha bir çok beğendim. Hem ortam olarak hem de çalışanlarının ilgisi ve samimiyeti ile benden tama yakın not aldılar.

11-) Van Gölü'nün yanındaki bir restorantta köfte yedik. Ben yemekten pek anlamam ama bizim Ege yöresinde yapılan ya da Ankara'da yediğim köftelerden farklı buldum. Mesela bizde köftenin içerisine muhakkak maydanoz koyulur, burada daha çok kekik ve nane var. Birde kıyması daha yağlı o da sanki ayrı bir lezzet vermiş gibime geldi. Pek beğendim çok beğendim.


Şimdilik aklıma ilk gelenler bunlar, dönmeden tekrar bir şeyler yazarım herhalde. Yalnız ben Van'ı gerçekten çok beğendim, gerek kültürel dokusu gerek toplum hafızası, ve insanların sosyal yapılanmaları beni derinden etkiledi.

Kendime Not : Doğu'daki şehirlerimizi daha sık ziyaret et. Saçma sapan ön yargılarla bilgi kirlenmesine izin verme. Ziyaret et ve kaynaş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder