19 Ekim 2012 Cuma

Biraz değişik olabilirim.

Hayata ve insanlara karşı güvenli bağlanmakla ilgili zorluklarınız olduğunda birini sevmekte, ondan nefret etmekte çok sancılı bir durum haline geliyor. Sürecin yıpratıcılığından öte güvenli bağlanamamakla ilgili asıl ilginç olan duygular arasındaki öngörülemeyen ve çabuk değişimler sanırım. Yani bir şeyi sevdiğini düşünürken birden bire sevmiyor muyum sorgulamalarına kapılıp sonra da sevmeye devam ediyorsun. Durum böyle olunca da malesef güvenli bağlanma örüntüleri olmayan biri için belli dönemler oldukça sancılı geçebiliyor. Bu noktada klinik psikolog olmanın avantajı "Şimdi bak canım böyle celallendin de bu karşındakiyle kısmen ilgili olsa da temelde seninle ilgili. Hadi şimdi bir uyu uyan, sakinleş, yarın tekrar bu konuyu düşün" diyerek kendini ikna etmek sanırsam. Şimdi bu yazıyı neden mi yazdım?:) Çocukları ne kadar çok sevdiğimi buradan bir kere daha ilan etmeye gerek duymuyorum, haliyle bir gün bir çocuğum olması en büyük idealim. Şimdi kafa karışıklıklarımı ayıklamaya çalıştığım şu günlerde aldığım karar şudur ki "sevmeyi başarabilen ve sevilmekten korkmayan" bir çocuk yetiştirecek kadar olgunlaştığımı düşünmeden çocuk yapmayacağım. Yani %100 securely attached olsun gibi ütopik bir idealim yok çocuğum için ama en azından bana göre kafası daha az karışan bir çocuk yetiştireyim istiyorum :) İşte böyle bu da böyle bir anımdır şu öğlen saatinde, gideyim de şimdi az etrafta dolaşayım kafamın karışıklığı azalsın.

NOT 1: Facebookumdaki aile bireyleri için şu açıklamayı yapmayı bir borç biliyorum ki o da 30 yaşımdan önce evlenmeyi düşünmüyorum. Evlenmeyi düşünüp de yazdığım bir yazı değil, tamamen serbest çağrışım.

NOT 2: Umarım attachmentın biyolojik kökeni olduğunu savunan bilim adamları yanılıyordur.

NOT 3: Neden olduğunu hiç anlamasam da sağlıklı, komik, zeki ve kıpır kıpır bir oğlum olsun istemişimdir hep. Allah sağlıklı ve secure attachmentlısından nasip etsin inşallah, amin.:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder