20 Ocak 2016 Çarşamba

Bu bir öfke çıkarma yazısıdır.

Evet, bu bir öfke çıkarma yazısıdır. Uzun bir süreden, kendini analizden ve yaşanmışlıklardan sonra bir iç dökmedir ve yayınlandıktan sonra muhtemelen tarafımdan hiç okunmayacaktır. Çünkü utanma ihtimalimin yüksek olduğu bilinmektedir.

Bugün sigaramı yakıp yolda yürürken kafamdaki sorunun artık "sebebi neydi ki?" değil, "ben neye ihtiyaç duyuyorum da böyle yapıyorum?"a dönüştüğünü fark ettim. Hakikaten neydi bu kadar ihtiyaç duyup almak için her yola baş vurduğum şey? Alamayınca karşıyı al aşağı etme arzum nedendi? "Sevilme arzumun sevme becerimi kısıtladığı" nokta nerede başlamıştı?

Evet, herkes gibi sevilmek istememle başladı her şey. O kadar önemliydi ki sevilmek benim için, aslında nasıl biri olduğumun, neler beklediğimin, gerçekten neye ihtiyaç duyduğumun bir önemi kalmamıştı. Öyle ki yapmam dediğim, "bana yakışmaz" dediğim şeyleri yaptıran bir arzuydu bu arzu. Başkaları beni sevsin diye uğraşırken kendimi sevmemeye başladığım bir noktaya gelmemdi beni böylesine üzen şey. Peki ne istemiştim gerçekten?

Evet sevilmeyi istemiştim ilk önce. Samimiyet aramıştım galiba en çok. Sevilmeyedebilirdim, bu bir riskti her zaman biliyordum ama en azından bazı şeylere anlam vermemin kolaylaştırılmasını beklemiştim. Karşımda beni çok düşünüyormuş gibi davranılmasından ziyade yapılanların sorumluluğunun alınmasını ve basitçe özür dilenmesini istemiştim. Yani her seferinde biraz "samimiyet", biraz "gerçeklik" beklemiştim. "Bunun sende bu etkiyi yaratacağını hesap edemedim" cümlesini değil de bu etkiyi yaratmadan önce hassasiyetimi anlamanızı beklemiştim. Kendimi korumayı akıl edemeden sizin beni de koruyarak davranmanızı istemiştim belki de. İçten bir özür ve samimiyet istemiştim yani. Alamadım, belki almak istediğim şekilde alamadığım için bazı çabaları da görmek istemedim. Sonrasında da içimde bastırdığım ne varsa hepsini olduğu gibi çıkararak karşıyı ezmek arzusuyla doldum. Ama ben her zaman o noktaya gelene kadar karşımdakilere değer vermiştim. "Vermeseydin?" derseniz, yine verirdim muhtemelen çünkü ben böyleyim.

Çok uzun süre kendimi suçladım, çok uzun süre utandım. Hala da utanıyorum aslında. Şimdi ne mi istiyorum? Yine ne istediğimi değil de ne istemediğimi biliyorum. Utanmak istemiyorum. Kendimden utanmak istemiyorum! Siz beni sevmeseniz de ben kendimi sevmek istiyorum. Utancımla, suçluluğumla, kusurlarımla ve o ham öfkemle kendimi sevmek istiyorum. Sizi kırdığım için kendi adıma ve sizin adınıza üzülmek istemiyorum. "Bu kişi ne yaptı da beni bu noktaya getirdi?" diye düşünmek istiyorum ilk olarak. Utanmak istemiyorum, utanmak istemiyorum, utanmak istemiyorum... Hata yapmak, yine de ben olabilmek istiyorum. Beni gerçekten yaraladığınızda sizi yok etmek istiyorum, canınız yansın istiyorum, pişman olun istiyorum, biri de sizin canınızı yaksın istiyorum, arkanızdan tonlarca küfür etmek istiyorum, hatta size bir iki tokat atarak kendi canımın acısını unutmak istiyorum, sizi unutmak ve hiçleştirmek istiyorum. Böyle bir tarafımda var ve bu tarafımı anlamak ve sahip çıkmak istiyorum. "Başka türlü davransaydım ne olurdu?" diye düşünmeden sizi terk etmek istiyorum. Çünkü başka türlü davranmayan ve sorumluluk almaktan kaçan sizlerin bunu hak etmediğinizi düşünüyorum.

Bu bir öfke çıkarma yazısıydı, ama bilirsiniz öfke çok katmanlı bir duygudur ve aslında kırgınlığa ve kayba işaret eder. Çok kırgınım size ve kendime. Ama yine de ben kendimi böyle kabul edip olduğum Yağmur'u sevmeyi deneyeceğim. Peki siz bahaneleri bırakıp ne zaman kendi karanlığınızı ve bunun insanlar üzerindeki etkilerini fark edip bu etkileri gördüğünüzde kendinizden bir anlığına da olsa tiksinmeyi öğreneceksiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder